Arkeoloji Müzesi (23.01.2020 tarihli güncelleme)

Öncelikle Arkeoloji Müzesi'nin tarihçesi ile başlayalım.
"Yapılış tarihi açısından bakıldığında İstanbul Arkeoloji Müzeleri kompleksi içerisinde en eski yapı Çinili Köşk'tür. Şu anda Türk çini ve seramik örneklerinin sergilendiği Çinili Köşk Müzesi, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'da yaptırdığı sivil mimari örneklerinin en eskisidir. Kapısı üzerindeki çini kitabede inşa tarihinin Miladi 1472 olduğu yazılıdır ancak mimarı bilinmemektedir. Sonradan yapılan diğer iki bina ise Çinili Köşk'ün çevresinde yer alır. Bu binalardan biri Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk Güzel Sanatlar Akademisi olarak inşa edilmiş olan ve sonradan Eski Şark Eserleri Müzesi olarak düzenlenmiş binadır. Eski Şark Eserleri'nin bugün içinde bulunduğu bina, Osman Hamdi Bey tarafından 1883 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi yani Güzel Sanatlar Akademisi olarak inşa ettirilmiştir. İleride Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nin temellerini oluşturacak olan bu akademi Osmanlı İmparatorluğu'nda açılmış olan ilk güzel sanatlar okuludur. Binanın mimarı daha sonra İstanbul Arkeoloji Müzeleri Klasik binasını inşa edecek olan Alexander Vallaury'dir. 1917 yılında içindeki akademinin Cağaloğlu'nda başka bir binaya taşınması üzerine bu bina müzeler müdürlüğüne tahsis edilmiştir. Dönemin müze müdürü Halil Edhem Bey Yakındoğu ülkelerinin eski kültürlerine ait eserleri Yunan, Roma ve Bizans eserlerinden ayrı sergilenmesinin daha uygun olacağını düşünmüş ve binanın Eski Şark Eserleri Müzesi olarak düzenlenmesini sağlamıştır. Bu iş için davet edilen Alman uzman Eckhard Unger, 1917-1919 ve 1932-1935 yıllarında İstanbul'da çalışmış, müzenin teşhirini tamamlamış ve eserler üzerine bir dizi yayın yapmıştır. II. Dünya Savaşı sırasında savunma amacıyla boşaltılan müze, daha sonra Osman Sümer tarafından Unger'in ilkelerine göre tekrar düzenlenmiştir. 1963 yılında müze yapısında büyük bir düzenleme yapılarak 1974 yılında tekrar ziyarete açılmıştır. En son 1999-2000 yıllarında bakım ve onarımları yapılan Eski Şark Eserleri Müzesi 8 Eylül 2000'de bugünkü haline kavuşmuştur. Arkeoloji Müzesi ise dünyada müze binası olarak inşa edilmiş ender yapılardan biri olma özelliği ile göze çarpar. İstanbul'daki Neo-Klasik mimarinin en güzel ve görkemli örneklerinden biri olan Arkeoloji Müzesi, cephesinin ihtişamı ile son derece dikkat çekici bir mimariye sahiptir. Uzun cephede geniş merdivenlerle ulaşılan iki girişi, dörder sütun ve alınlıklarla bir tapınak görünümündedir. Alınlık üzerinde bulunan kufi üsluptaki Osmanlıca yazıda 'Asar-ı Atika Müzesi' (Eski Eserler Müzesi) yazmaktadır. Bu yazının üzerinde bulunan Tuğra, Klasik Bina'yı inşa ettiren Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid' e aittir. 1887 ve 1888 yılları arasında Osman Hamdi Bey tarafından yapılan Sidon (Sayda Lübnan) Kral Nekropolü Kazısı'ndan İstanbul'a getirilen, aralarında İskender Lahdi, Ağlayan Kadınlar Lahdi, Likya Lahdi, Tabnit Lahdi gibi ihtişamlı eserlerin sergilenebilmesi için yeni bir müze binasına ihtiyaç duyulmuştur. Osman Hamdi Bey'in isteği üzerine Çinili Köşk'ün karşısına dönemin ünlü mimarı Alexandre Vallaury tarafından inşa edilen ve Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) olarak kurulan İstanbul Arkeoloji Müzeleri 13 Haziran 1891'de ziyarete açılmıştır. Müzenin ziyarete açıldığı 13 Haziran günü halen ülkemizde müzeciler günü olarak kutlanmaktadır. Arkeoloji Müzesi binasına, 1903 yılında kuzey ve 1907 yılında güney kanadın eklenmesi ile bugünkü ana müze binası oluşturulmuştur. Ana Müze binasının güney doğu bitişiğine, yeni sergi salonlarına duyulan ihtiyaç nedeni ile 1969-1983 yılları arasında bir ilave yapılmış ve bu bölüm Ek Bina (yeni bina) olarak adlandırılmıştır."

Çeşitli kültürlere sahip bir milyonu aşkın eseriyle bugün de dünyanın en büyük müzelen arasında seçkin yerini korumakta olan İstanbul Arkeoloji Müzeleri 1993 yılında Avrupa’da yılın Müzesi seçilerek “Avrupa Konseyi Müze Ödülü”nü almıştır.
İstanbul Arkeoloji Müzelerinde yer alan eserlerin bazıları şunlardır: İskender Lahdi, Hermes, Büyük İskender heykeli, Okeanos heykeli, Apollon heykeli, Afrodit heykeli, Arkaik Tapınak Alınlığı, Eski Yunan Sergisi, Siloam Yazıt, Dua Eden Meryem Ana Rölyefi, Roma İmparatoru II. Valentinian'ın heykeli, Mari Valisi Puzur Ishtar, Bizans İmparatorlarının Sarkofaji Somaki Taşları, Kadeş Antlaşması neticesinde III. Hattuşili ve Ramses II arasında M.Ö. 1258'de imzalanan Kadeş Antlaşması'nın orjinal metni, İslami seramikler, Mezopotamya Heykelleri, Babil Kabartmaları, Küçük Heykelcikler, Palmira Kabartmaları, Yunan Heykeli, Marco Aurélio'nun Büstü, Babil'deki İştar Kapısından bir panel, Kibele Heykeli, Eski Mısır Uzunluk Ölçüsü olan Nippur (Kübit) Ölçü Birimi...
Sidamara Lahdi Konya Ereğlisi-Karaman yolu üzerinde, eski adı Sidamara olan Ambar köyünde bulunduğu için bu isimle anılan, MS 3. yüzyıla ait lahit. 32 tonluk ağırlığı ile dünyanın en ağır lahdi olarak bilinen eser 1900'da bulunmuş ve Osman Hamdi Bey tarafından İstanbul'a getirtilmiştir. Lahdin kapağında ve dört yanında bulunan kabartma heykeller çok çeşitlidir ve bir sanat harikası sayılmaktadır.
Aşağıda fotoğrafı bulunan lahit ise M.S. 2. yy. da Roma Dönemi'ne aittir. Benim için özelliği Sart'a (Salihli, Manisa)  ait olmasıdır.
Medusa Başlı Madalyon: Medusa seyirciye tam karşıdan bakmak yerine başını hafifçe sola çevirmiş, gözleri de aynı istikameti takip etmektedir. Aslında dolgun yanakları ve çocuksu yüzü pek de tehditkar gözükmeyen, daha çok şaşkın ve mütebessim görünen Medusa'nın bütün şiddeti kalın kaşlarına ve yele gibi yüzünü tamamen çevreleyen saçlarına yüklenmiştir. Saçların gayet simetrik bir şekilde çalışılmış kıvrımları en tepede iki kanatçığın arasında dikilen tek bir kıvrımla taçlanmaktadır. Aslında Medusa'nın saçlarını oluşturması gereken yılanların kuyrukları çenenin altında düğümlenmiş, başları ise kıvrımların içinden geçip alnın üsründen çıkmış olarak temsil edilmiştir. Eserin açık havada ve uzaktan algılanmasını amaçlayan işçiliği sert ve derin izlerde hissedilmektedir. Beyaz mermerden 102 cm çağındaki bu eserin saçlarında kızıllık izlerine, gözlerinde siyah renk kalıntılarına rastlanmaktadır.
Gayet gösterişli ve çok temiz kalmış bir parça olan bu Medusa başını Reinach, Sebah'ın ilk çektiği fotoğrafı kullanarak American Journal of Archeology'de tanıtmıştır. Andre Joubin ise çizimini 1893'te yayınlandığı Müze-i Hümayun heykeltraşlık eserleri katalığunun iç kapağında kullanmıştır. Sebah'ın iç mekan fotoğraflarından bu madalyonun uzun bir müddet Çinili Köşk'te Midilli Artemis'inin bulunduğu salonda duvar boyunca yığılmış eserlerin arasında yer aldığı anlaşılmaktadır. Bugün anıtsal merdivendeki yerine ise müzenin bu kanadının tamamlandığı 1903 yılında yerleştirilmiş, hatta Servet-i Fünun dergisinde merdivenin başındaki iki Bukoleon arslanıyla birlikte bugünkü yerinde görüntülenmiştir.
Müzede ayrıca "Bir Anadolu İmparatorluğu'nun Keşfi - Hitit Başkenti Hattuşa'da İlk Araştırmalar" adlı bir de sergi bulunmaktadır. Hitit çivi yazısının çözülüşünün 100. yılı dolayısıyla gerçekleştirilen bu sergi 1905-1912 yılları arası gerçekleştirilen ilk kazılara ve bunun arkeoloji dünyasına olan katkılarına odaklanıyor. Yazışmalar, notlar, gün ışığına çıkarılan tabletler ve küçük buluntular üzerinden Hititler'e ve bu uygarlığın keşfine dair ipuçları sunuyor. 
"Çağlar Boyu İstanbul" bölümünde ise; Tarih Öncesi Çağlarda İstanbul, Yarımburgaz Mağarası, Kalamış Yat Limanı Buluntuları, Fikirtepe Yerleşmesi, Pendik Yerleşmesi, İstanbul Yarımadasındaki Yerleşim, İstanbul'un Kuruluş Efsaneleri, Byzantion'un Kuruluşu, Yunan Devrinde Byzantion Tarihi, Roma Devrinde Byzantion Tarihi, Yunan ve Roma Devirlerinde Byzantion Mezarlığı (Nekropol'ü), Lahitler, Byzantion'da Meslekler, Silahtarağa Heykel Grubu, Fethiye Camii (Pammakaristos Manastır Kilisesi), Kariye Camii (Khora Manastır Kilisesi), Zeyrek Kilise Camii (Pantokrator Manastır Kilisesi), Galata, Boğaziçi, Adalar, Haliç Zinciri, Ayvansaray (Blakherna) Bölgesi, Fatih Sultan Mehmet İstanbul'da, Aziz Francis Şapeli, Forum Theodosius (Tauros), Antiokhos ve Lausos Sarayları, Araba Yarışçısı, Spina Üzerindeki Anıtlar, Hipodrom, Ayasofya Kilisesi, Aya İrini (Hagia Eirene) Kilisesi, Ayasofya'da Fossati Kardeşlerin Onarımı, Altın Kapı, Su Mimarisi, Limanlar, Kalkheon Netropol'ü gibi başlıklar altında yazılar ve eserler bulunmaktadır.
 
Haliç Zinciri
Bu zincir, Doğu Roma İmparatorluğu'nun başkenti Konstantinopolis'in savunma ve ticaret önemine sahip doğal limanı Haliç'te Osmanlı Devleti'nin 1453 kuşatması sırasında gemi giriş ve çıkışlarını kontrol etmek amacıyla kullanılmıştır.
Bizans İmparatoru XI. Konstantin Paleologus'un emri ile Venedikli mühendis Bartolomeo Soligo tarafından 2 Nisan 1453 tarihinde liman girişine konulmuştur. Haliç Zinciri'nin bir ucu Galata'daki Kastellion Burcuna, bir ucu da Sarayburnu'nda bulunan Eugenios Burcu'na bağlanmıştır.
Zincirin kırılması için yapılan girişimlerin sonuç vermemesi üzerine 70 kadar gemi (akıncı tipi / Fusta) kara yolu ile taşınarak Haliç'e indirilmiş, kurulan köprüye toplar yerleştirilerek deniz surları dövülmeye başlanmıştır. Bu harekat; Bizanslılarda moral bozukluğuna yol açarak kara savunmacılarının Haliç surlarına sevk edilmesine neden olmuştur. 29 Mayıs 1453 tarihinde yapılan büyük kara hücumu ile şehir fethedilmiştir.
Arap kuşatması (M.S. 716) sırasında liman girişinde karşılaşılan zincir ile Haliç'in ilk kez kapatıldığı kabul edilmektedir.
917 yılında Rus Prens Oleg, zinciri aşabilmek için gemileri karadan yürütmeyi denemiş ancak başarılı olamamıştır.
1204 Latin İşgalinde kullanılan zincir, bağlandığı kulenin ele geçirilmesi ile aşılabilmiştir. Liman girişlerinde zincir kullanımı Antik Çağda başlayan bir olgu olarak çok sayıda limanda görülmektedir.
İstanbul'un fethinden sonra toplanan zincir; Aya İrini Kilisesi'nde muhafaza edilmiştir. Dört müzede parçaları sergilenen zincire ait 407 bakla (190 metre) bulunmaktadır. Baklalar ortalama 14 kg ağırlığındadır.
Konstantinopolis'te Son Dönem
- Kent içine dağılan dinsel ve devlet yapıları arasında halka ait evler yer alır.
- Bu konutlar bazı kurallara göre inşa edilir.
- Yamaçta kurulanlar birbirini kapatmaz.
- Genellikle üç katlı yapılır.
- Tarihi Kaynaklarda beş ile dokuz katlı evlerden de söz edilir. 
- Evler arasında dar sokaklar bulunur. 
- Sirkeci - Unkapanı - Beyazıt - Çemberlitaş dörtgeni içinde kalan kesim iş merkezidir. 
- Konstantinopolis, depremler ile sık çıkan yangınlardan zarar görür. Devletin güçlü olduğu dönemlerde yıkılan ya da yanan binalar onartılırak eski durumlarına getirilir.
İmparatorluğun gücü azaldıkça sınırları küçülür, ekonomik zorluklar baş gösterir. 
- Yıkılan binalar gereği gibi onarılamaz. 
- Kent, 1204'teki Dördüncü Haçlı Seferi (Latin İstilası) sırasında en büyük darbeyi yer:
   * Tüm binalar yağmalanır,
   * Değerli kutsal eşyalar, sanat eserleri ve birçok mimari parça Venedik'e götürülür,
   * Çıkan yangınlar tüm kenti sarar,
   * Bu tarihten sonra bir daha eski durumuna gelemez.
- Konstantinopolis,1261 tarihine kadar Latin egemenliği altında kalır. 
- Bu arada Bizans Devleti'nin başkentlğini İznik (Nikaia) üstlenir. 
- 1261'de Latinler'den geri alınan kentte gerekli binalar onarılır, yeniden yapılır. 
14. yüzyılın ikinci yarısından itibaren eknomik güçlükler yaşamı gittikçe zorlaştırır. 
- Evler, bahçeler bakımsız ve pistir. 
- Bakımı yapılamayan binalar terk edilir. 
- İş kollarında üretim azalır, halk zorluklar içinde yaşamaya çalışır, zaman zaman aç kalır. 
- Kenti ziyaret eden gezginler, sürülü geniş arazilerden ve bakımsız evlerden söz ederler.
- Azalan nüfusun 50.000 ile 70.000 arasında olduğu sanılır. 
- 29 Mayıs 1453'te Konstantinopolis'i alan Sultan II. Mehmed, bir zamanların "Kraliçe Kent"ini bu durumda bulur. 
 
FATİH SULTAN MEHMED KONSTANTİNOPOLİS'TE
II. Mehmed, İstanbul'u aldığında henüz 22 yaşındadır. 
- Genç yaşına karşın olağanüstü yeteneklere sahip genç Padişah, Bizans İmparatorluğu'nun ünlü başkenti için son derece uygar ve sağduyulu kararlar alır. 
- Kullanılabilir tüm binalar değerlendirilir. 
- Manastırlar, ilk zamanlar mesken olarak kullanılır. 
- Kiliseler ve şapeller, birbiri arkasından cami ve mescide dönüştürülür. 
- Surların onarımı için emir çıkartılır. 
- Sarnıçlar korunur. 
- Camiye dönüştürülen Ayasofya için kurduğu vakıfla bu eşsiz yapının sürekli bakımı sağlanmış olur. 
- Müslüman olmayan halkın din ve geleneklerine göre yaşamaları güvence altına alınır. 
- Kısa bir zaman sonra kent, Osmanlı tarz yapıları ve yaşantısıyla yeni kimliğine bürünür.
 
GÜNÜMÜZE ULAŞAN BİZANS DEVRİ YAPILARI 
Fetih sırasında II. Theodosius surları içinde ayakta kalmış yüze yakın bina, islam amaçlarına uygun biçimde cami ve mescide çevrilir. Bu çalışma: 
   * II. Mehmed ile başlar,
   * II. Bayezid zamanında yoğun olarak sürdürülür,
   * Daha sonraki sultanlar zamanında yavaşlar.
- Cami ve mescid olan 42 yapı bilinmektedir. 
- Bunlardan 18 tanesi bugün ortadan kalkmıştır. 
- Camiye dönüştürülmeyen bazı kiliseler Ortodoks Rum ve Ermeni cemaatine hizmet vermeyi günümüze dek sürdürür. 
 
CAMİYE DÖNÜŞTÜRÜLEN BİZANS DEVRİ YAPILARI
Acem Ağa Mescidi (Khalkoprateia Kilisesi) Yalnızca apsis bölümü kalmıştır. 
- Ahmed Paşa Mescidi (Trullo Manastırı) Cami olarak kullanılmaktadır. 
- Atik Mustafa Paşa Camii (Hagia Thekla Kilisesi ?) Cami olarak kullanılmaktadır. 
- Ayasofya (Hagia Sophia) Cumhuriyet Devri'nde müze olmuştur. 
- Bodrum Camii (Myrelaion Manastır Kilisesi) Cami olarak kullanılmaktadır. 
- Ese (İsa) Kapısı Mescidi. Harap durumda olan yapı, Cerrahpaşa Hastanesi sınırları içindedir. 
- Eski İmaret Camii (Pantepoptes Manastır Kilisesi) Dini amaçla kullanılmaktadır. 
Fenari İsa Camii (Lİps Manastır Kilisesi) Cami olarak kullanılmaktadır. 
- Fethiye Camii (pammakaristos Manastır Kilisesi) Bir bölümü cami olarak kullanılan yapının şapeli Ayasofya Müzesi'ne bağlıdır. 
- Gül Camii (Euphemia ve Theodosia Kilisesi) Cami olarak kullanılmaktadır. 
- İmrahor İlyas Bey Camii (Studios Manastır Kilisesi) Ayasofya Müzesi'ne bağlıdır. 
- Kalenderhane Camii (Akataleptos Manastır Kilisesi) Cami olarak kullanılmaktadır. 
- Kariye Camii (Khora Manastır Kilisesi) Ayasofya Müzesi'ne bağlıdır. 
- Kasım Ağa Mescidi. Cami olarak kullanılmaktadır. 
- Kefeli Mescidi. Cami olarak kullanılmaktadır. 
- Koca Mustafa Paşa Camii (Hagios Andreas Manastır Kilisesi) Cami olarak kullanılmaktadır. 
- Küçük Ayasofya Camii (Sergios ve Bakkhos Kilisesi) Cami olarak kullanılmaktadır. 
- Manastır mescidi (Kyra Martha Manastırı kalıntısı ?) Mescid olarak kullanılmaktadır. 
- Vefa Kilise Camii (Hagios Theodoros) Cami olarak kullanılmaktadır. 
- Sancaktar Hayreddin Mescidi. Cami olarak kullanılmaktadır. 
- Şeyh Süleyman Mescidi. Cami olarak kullanılmaktadır. 
- Zeyrek Kilise Camii (Pantokrator Manastır Kilisesi) Güney bölümü cami olarak kullanılmaktadır. 
- Arap Camii (San Paolo ve Domenico Kilisesi) Cami olarak kullanılmaktadır. 
- Yeraltı Camii. Galata'da bir burcun alt bölümüne ait yapı cami olarak kullanılmaktadır. 
 
CAMİYE DÖNÜŞTÜRÜLMEYEN YAPILAR
Aya İrini (Hagia Eirene Kilisesi) Ayasofya Müzesi'ne bağlıdır.
- Boğdan Sarayı. Bizans Devri şapeli olan bu yapı, Boğdan Voyvodaları'nın ibadet yeri olarak kullanılmıştır. Günümüzde harabe halindedir. 
- Hagios Georgios Kyparesso Kilisesi Ortodoks cemaatine bağlı bir kilisedir. 
- Panaghiotissa (veya Moukhliotissa) Kilisesi. Son Bizans Dönemi yapısı olup halen kilise olarak kullanılmaktadır. 
- Surp Kevork ve Sulu Manastır (Peribleptos Manastır Kilisesi) İstanbul'da sekiz destekli plan tipinin tek örneği olan kilise, 1643 yılında Ermeni cemaatine vakfedilir. 18. yüzyıl sonlarında yanan binanın yerine yenisi inşa edilir. Halen kilise olarak kullanılmaktadır. 
- Hagios Menas Kilisesi. 4. - 5. yüzyıllara kadar inen merkezi planlı yapı, Aziz Karpos ve Papylos adına yapılmış bir martyrion'du. Osmanlı Devri'nde üzerine, Hagios Menas Kilisesi inşa edilmiştir. Kilisenin bodrumunda kalan antik yapı günümüzde atölye olarak kullanılmaktadır. 
Panaghia Kilisesi. Heybeliada'da eski Rum Yetimhanesi avlusunda bulunan Son Bizans Dönemi yapısı, günümüzde Deniz Kuvvetleri'ne bağlıdır.

CAMİYE DÖNÜŞTÜRÜLEN - ANCAK GÜNÜMÜZE ULAŞAMAYAN BİZANS DEVRİ YAPILARI
Arabacı Bayezid Mescidi
- Balaban Ağa Mescidi
- Baruthane Mescidi 
- Etyemez Tekkesi
- Haydarhane Mescidi
- Hoca Hayreddin Mescidi
- Odalar Camii
- Prkuyu (Parmakkapı) Mescidi
- Sekbanbaşı Ferhat Ağa Mescidi 
- Sekbanbaşı İbrahim Ağa Mescidi
- Sivas Tekkesi Mescidi 
- Şeyh Murat Mescidi 
- Toklu İbrahim Dede Mescidi 
- Şüheda Mescidi 
- Yıldız Dede Tekkesi 
- Manastır Mescidi (Galata'da)
Sinan Paşa Mescidi (Kızıl Mescid)
- Hamza Paşa Mescidi (Peykhane ve Tahta Minare)
İstanbul Arkeoloji Müzeleri Klasik Bina TÜRSAB - Türkiye Seyahat Acentaları Birliği sponsorluğunda depreme karşı güçlendirilmekte ve restore edilmektedir. Yaz Döneminde (1 Nisan - 1 Ekim) Müze'ye son giriş 19:00 olmak üzere, 09:00 - 20:00, Kış Döneminde (1 Ekim - 1 Nisan) ise Müze'ye son giriş saat 17:00 olmak üzere, saat 09:00 - 18:00 saatleri arası ziyaret edilebilir.

İstanbul Arkeoloji Müzesi'ne ulaşım ise şu şekildedir: 
Kabataş-Bağcılar Tramvay hattının Gülhane durağını kullanarak ulaşabilirsiniz.
Anadolu yakasından gelecekseniz Kadıköy-Eminönü ve Üsküdar-Eminönü vapurlarını kullanarak tramvay hattına ulaşabilirsiniz.
Eminönü'ne gelen otobüs hatları ile ulaşılabilirsiniz.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Tarihi Yarımada'da bulunduğundan özel araç park yeri son derece kısıtlı olduğundan ziyaretçilerin toplu taşımayı kullanmaları tavsiye edilmektedir.

Arkeoloji Müzesi'nin konumunu aşağıdaki haritada paylaştım. 

Pazartesi günleri kapalı olan İstanbul Arkeoloji Müzesi'ne giriş 36 TL olup dileyenler, Müzekart ile ücretsiz gezebilirler.

İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü binalarındaki alt katta yer alan, 1, 16, 17, 18, 19, 20 numaralı salonlar ve üst kattaki salonların tamamının; Ek Bina zemin katta ''Assos Sergi Salonu'' ve ''İstanbul'un Çevre Kültürleri: Trakya, Bithynia - Bizanas'' sergi salonları ziyarete kapalıdır. (23.01.2020 tarihli güncelleme)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Edirne'den Günübirlik Yunanistan Gezisi - Kastanies (Kestanelik) - Orestiada (Kumçiftliği) - Pazarkule Sınır Kapısı

Anelemmatik Güneş Saati - Cunda - Ayvalık